Geçen internette gezinirken bir video ya denk geldim. Trakyalı bir genç, kendi aksanıyla şöyle söylüyordu, “ iç istemem çalışayım, ep isterim yatayım.” Çok güldüm. Son zamanlarda, aynı benim durumum.
Benim dışımda büyük bir çoğunluğumuzun içindeki ruh hali de aşağı yukarı böyledir diye düşünüyorum. Tembellik, insanın ruhuna kodlanmış bir şey sanki. Daha da kötüsü bulaşıcı. Sanırım bu yüzden karşımızdaki birisi esnediğinde biz de esniyoruz. Konu atalet olunca bu satırları yazmak bile güçleşiyor. Şimdi ne gerek var bu konuya. Başka yazacak bir konu mu bulamadım? Bilemedim belki öyledir. Şimdi orada burada araştırmaya ne gerek var. Hazır bir konu var işte… Tanıdık geldi değil mi? Hepimiz biraz böyleyiz. Konfor alanımızdan çıkamıyoruz.
Ünlü beyin koçu Jim Kwik diyor ki, beynimiz dünyadaki en güçlü teknoloji. Ancak kullanım kılavuzu yok. Eğer beynimizi nasıl kullanacağımızı bilirsek potansiyeli sınırsızdır. En verimli şekilde nasıl öğrenileceğini öğrendiğimizde sınırlayıcı inançlardan kurtulabilir, yeni başarı seviyelerine ulaşabiliriz. Peki nasıl öğreneceğiz de bu tembellikten ve iflah olmaz konformistliğimizden kurtulacağız?
Kwik’e göre bunu üç adımda halledebiliriz. Zihniyet, Motivasyon ve Metot. İnançlarımız hedeflerimiz ve hatta günlük olayların çözümün de bile çok önemli değil mi? “O motosikleti almak için çok yaşlıyım, bu saatten sonra gitar çalmayı öğrenemem” gibi kendimize koyduğumuz blokajlar bizi eylemsiz kılıyor. Yani ilk önce zihniyetimizi değiştirmemiz gerekiyor. Motivasyon ise varmak istediğimiz hedeflere ulaşabilmek için yeni inançlar, istek ve arzular geliştirmek. Kendinizi, olmak istediğiniz ancak bir türlü gerçekleştiremediğiniz noktalara geldiğinde düşünün, mizansenler yaratın. Sanırım daha güçlü bir motivasyon şekli yok. Bitiremediğiniz hukuk fakültesini bitirip avukat cüppesini giydiğinizi, motosikletinizle sabah serinliğinde gidonunuzu ufka sürdüğünüzü, dostlarınıza gitar çaldığınızı, ya da yabancı dilinizi geliştiremediğiniz için göremediğiniz gidemediğiniz yabancı ülkelerde özgürce gezip, konuşabildiğinizi.. Hayal edince oldu değil mi? Ve son olarak hedeflere ulaşabilmek için yöntemler geliştirmeliyiz. Küçükten büyüğe adım adım gitmeliyiz. Unutmamalıyız ki ilk adımı atmadan asla koşamayız.
Kalkıp silkinmemiz, ölü toprağını üstümüzden atmamız lazım. Bana bu satırları yazdıran altmış yaşında Hukuk Fakültesini bitirip avukat olan sevgili dostum Av. Ekrem Şentürk’e, seksen yaşında İngilizce öğrenmek için kurslara giden sevgili babama ve bitmek bilmez eğitim tutkusuyla yanıp tutuşan can yoldaşım sevgili eşime selam olsun.
Sağlıcakla kalın,